7 Aralık 2016 Çarşamba

Oyuncu Anne / Şermin Çarkacı

Onunla ilgili bir şeyler yazmasam olmazdı. Aslında onu birçoğunuz tanıyor. Milyonlarca anneye ulaşmış biri o: Şermin Çarkacı nam-ı diğer Oyuncu Anne.
İkizlerim doğduktan sonra sosyal hayat diye bir şey kalmamıştı bende. Farklı koşturmacalar içerisinde olunca “oyuncu anneyi” keşfetmem de geç oldu. Ama zararın neresinden dönersek kardır değil mi?
Oyuncu annenin sayfasını ilk kez, bir arkadaşımın beğenilerinde görmüştüm. Önce oyuncu anne hakkında küçük bir araştırma yapmıştım. İkiz çocuklarının olduğunu öğrenmemle bir sahiplenme duygusu oluştu bendeJ Edebiyat mezunu olması ve yüksek lisansını yapması da ortak özellikler olunca daha bir yakın geldi doğrusu.
Yakınlığın, hayranlığa ve duygudaşlığa ulaşması da hemen sonrasında oldu. Oyuncu annenin sayfasındaki bütün yazıları bazen gülerek bazen gözleri dolarak bir çırpıda okuduğumu fark ettim. Bir müddet sonra bağımlılık yaptı bende kendisi;) Bir gün yazmasa, bir şeyler paylaşmasa “Hayırdır, ne oldu ki? Hasta mı acaba? Bir şey mi oldu ki?” diye merak ediyordum. Sosyal medyanın zaman kaybı olduğunu düşünen ben, ilk kez böyle bir şey yaşadığım için kendime de şaşırıyordum haniJ Hiç tanımadığım bir insanla resmen bir gönül bağım olmuştu ve bu gün geçtikçe artarak devam ediyor.
Yazdıklarını her okuduğumda “Keşke daha önce tanısaydım onu” diyorum “Daha önce okusaydım kitaplarını.” Her geçen gün sevenleri de giderek artıyor malum. Çok da şaşırmıyorum aslında bu duruma. Bir kere samimi, içten biri. Ayrıca üretiyor, paylaşıyor, hayatı seviyor ve bardağa hep dolu tarafından bakabiliyor. Onun yazdıklarını okuyunca çocukluğun, insan hayatının en önemli dönemi olduğunu keşfeden birini; daha da ötesinde kendi çocuklarıyla oyun oynayarak onlara sağlam çocukluk anıları bırakan ve bunu yaparken de diğer annelere örnek olmaya çalışan bir anne görüyorum.
Bir yazar olarak da çok başarılı. Başlarım Şimdi Anneliğe, Oyuncu Anne, Oyun Takvimi, Kötü Alışkanlıklara İyi Öneriler, Ev Yapımı Sihirli Değnek.  Her biri çok değerli kitaplar benim için. Ama “Ev Yapımı Sihirli Değnek” terapi kitabım gibi. Yüreğime umut serpiyor her okuduğumda. Yeni çıkan kitabı “Dedemin Bakkalı”nı da okumak için sabırsızlanıyorum.
Şimdi karşımda olsaydı eğer ona şunları söylemek isterdim:
“Sen hep yaz güzel insan. İster kitap yaz ister sayfanda yaz; ama yaz mutlaka. Yaz ki umudun hep var olduğunu hatırlayalım. Yaz ki çocukların geleceğimiz olduğunu, çocukluğun önemini hiç unutmayalım ve en önemlisi çocuklarımıza içinde bizim de olduğumuz güzel anılar biriktirelim.”
Ne mutlu ki gönlümüz kesişti. Bir gün bir şekilde yolumuzun da kesişmesi dileğiyle…

1 Aralık 2016 Perşembe

Niçin Bir Blog?

Merhaba !
Niçin bir blog açmaya karar verdim? Bu sorunun cevabı belki birçok blog yazarı için sıradan olabilir. Güzellik tüyoları vermek, annelik tecrübelerini paylaşmak, yazmayı sevmek, popüler olmak, insanlara faydalı olmak, içini dökmek… Kısacası herkesin kendine göre elbette bir sebebi var.
Aslında itiraf etmeliyim ki bu blogu açana kadar, bana göre blogger olmak ve bir bloga sahip olmak gereksiz bir iş yapmak ve zaman kaybından başka bir şey değildi. Benim bu tür şeylere ayıracak vaktim yoktu. Hatta 24 saat bana yetmezken kaldı ki bir de blog açacağım. Hakikaten akıllıca bir iş değildi. Peki, ne oldu da benim fikrim değişti? Bundan sonrası hem bu sorunun cevabı hem de kendime itirafımdır.
Küçükken spora, müziğe, resme yeteneği olan, hanım hanımcık, çalışkan, başarılı bir çocuktum. Başarı dolu öğrencilik yıllarından sonra istediğim üniversiteyi kazandım ve sonrası o kadar çabuk oldu ki. Üniversite biter bitmez atandım,  öğretmenliğe başladım ve hemen ardından evlendim. Henüz evliliğe alışmaya çalışırken anne olacağımı öğrendim.  Hamileliğin ikinci ayı bittiğinde ikizlerimizin olacağını öğrendik. Evet, evet yanlış okumadınız. İlk doktorumuz tek bebek demişti. Doktor değiştirince İkizlerimiz olacağını öğrendik. O an şok olduk. Bir saat çarşıda bilinçsizce dolaştık. Kafamda bir sürü soru vardı: “Hem çalışıp hem bakabilir miyim? Bir değil iki çocuğa nasıl bakarım? Ya erken doğarlarsa ne yaparım? Nasıl bir hamilelik olur?” Sonra kabullendik tabi; ama haftalar geçtikçe hamileliğim daha zor geçmeye başladı. Nitekim 30. haftaya geldiğimde artık çok kolay işleri bile yapamıyordum.
34. haftadan 2 gün aldığım günün gecesinde acil hastaneye gittik. Erken doğum dediler. Sancılarım başladı. Hemen doğuma aldılar Kendime geldiğimde bebekler yanımda yoktu. (O an duyduğum korkuyu ve endişeyi anlatamam). Kuvöze almışlar. 2 gece kuvözde kaldıktan sonra çıktık hastaneden. Ama asıl zorluklar eve geldikten sonra başladı. İkiz prematüre bebeklerle hayat hiç de kolay değildi.  Evliliğe alışmadan ikiz prematüre bebekler girmişti hayatıma. Afalladım. Uykusuz geçen 1 ay sonra ikizlerim normal doğan bir bebeğin boyuna ve kilosuna ulaştılar.
Doğum iznim bitince bir müddet rapor kullandım ve daha sonra okula döndüm.  Öğretmenlikte ilk senelerimdi. İkiz bebekler, evlilik, tecrübesizlik,  bakıcı sorunları vb. sebeplerden dolayı kendime gelemedim hiç. Bakıcılar ya işi bıraktı(malum ikiz çocuğa bakmak zor)  ya çok yüksek ücretler istedi ya da biz uygun bakıcıyı bulamadık. Nitekim çocuklara bakma işini sırasıyla annem, yengem, teyzem üstlendi derken, “ağlarsa anam ağlar gerisi yalan ağlar” oldu ve bu zor iş anneme kaldı ve canım anneciğim çocuklara baktı. O zaman ilçede öğretmenlik yapıyordum. Annem ise şehir merkezindeydi. Bu yüzden mecburen şehir merkezinden ilçeye gidip gelmek zorunda kaldım. Yolculuk, ikizler, evlilik, okul, öğretmenlik,  yol, yorgunluk, annelik… O zamanlardan bana kalan sadece yorgunluktu.
Üniversitede okurken akademisyen olmak hayalimdi. Ama üniversite biter bitmez evlenip çocuk sahibi olunca bu hayalimden vazgeçmiştim. Çocuklar 3,5 yaşına gelince eşimin ısrarıyla(sanırım içimde ukde kalsın istemedi) son gün yüksek lisans için sınava başvurdum. “Herhalde hiç kimse evli ve ikiz çocukları olan bir öğrenci istemez; ama yine de kısmet, en azından keşke demem” diye başvurduğum sınavı kazandım. Fakat yüküm biraz daha arttı. Arkasından doktora.  (keşke yüksek lisansa hiç başlamasaydım diyorum ama bu kısım ayrı bir yazı olur)
Nihayetinde hep bir koşturmaca, 24 saati yetirememe hali, yorgunluk. Şimdi dönüp bakıyorum da yavrularımın en güzel günlerini doya doya yaşayamamışız.  Oysa her yaşları için bir vesikalık fotoğraf çektirmek, her sene için bir albüm yaptırmak ve doğdukları günden itibaren günlük tutmak gibi bir hayalim vardı. Ama ne yazık ki hiçbirini yapamadımL Biliyorum çok uzun bir yazı oldu; buraya kadar sabırla okuduysanız teşekkür ediyorum.
Son zamanlarda fark ettiğim çok şey var. Mesela hem eş, hem öğretmen, hem öğrenci hem akademisyen hem anne hem evinin hanımı olmak yoruyor insanı; fakat asıl mesele bütün bu kimlikler içerisindeki kaybolmuşluk hali. Kendi kendime “Peki, ben neredeyim?” diye soruyorum. İyi bir eş, başarılı bir akademisyen, harika bir anne olacağım diye küçükken her şeye yeteneği olan o küçük kızdan eser kalmadığını fark ediyorum.  Resim yapamıyor, müzik dinleyemiyorum iş yerinde çıktığım merdivenleri saymazsam spor da yapmıyorum. Kitap okuyamıyorum -doktorayla ilgili olanlar hariç- ve yazamıyorum. Yani tüm yeteneklerim körelmiş. Ortada iyi bir anne, başarılı bir eğitim hayatı var; ama ben yokum. Dışarıdan bakınca gıpta edilecek bir hayatım var belki ama gerçekte ucu ucuna yetişiyor her şey. İşin kötüsü çocuklar büyüdükçe mükemmel bir anne olamadığımı da anlıyorumL
İşte, bütün bunları fark etmem hayata bakışımı değiştirdi, beni “an”ı yaşamaya sevk etti. Bize verilen bir hayat var ve ne geçen günleri geri getirebiliyoruz ne de geleceğe yön verebiliyoruz. Sadece şu an için, şimdi için bir şeyler yapma imkânımız var ve ben artık her “an”ı hayatta sahip olduğum en değerli varlıklarım olan yavrularımla geçirmek ve kendimi bulmak istiyorum. Bu yüzden bir blog açmam hem kendimi bulmak hem çocuklarıma güzel anılar biriktirmek hem de “an”ı yaşamak için. Şu an blogda hiç takipçim yok kendim yazıp kendim okuyorum, ama önemli değilJ Ha bir de instagram hesabı aldım. Niye mi? Geriye dönük o kadar az fotoğraf çekilmişiz ki. Şimdilerde çocukların her halini fotoğraflamak istiyorum bir albüm gibi olsun diye. Umarım hiçbir şey için çok geç kalmamışımdır.